Maç boyunca dev bir blok halinde oynayan bir takım, kaçan ve atılan golleri sanki kendileri sahadaymış gibi yürekten yaşayan yedek oyuncular, işler gayet iyi giderken 1-1’e yakalanılmasına rağmen en ufak çatlak ses çıkarmayan bir taraftar. Bu bütünleşme sağlandığı zaman Ali Sami Yen’den yenilmeden çıkmak kimse için çok mümkün değil. Maça baktığınız zaman çok gümbür gümbür bir oyun yok gibi görüyoruz ama bir derbi maçı için çok fazla girilen pozisyon görüyoruz. Galatasaray maça başlar başlamaz İcardi ile golle bile başlayabilirdi. İcardi çalım tercihini denedi. 1-0’dan sonra orta sahada, sırtı kaleye dönük olan Nkodou’ya yapılan gereksiz faul durumu 1-1’e getirdi. Maçın 1-1’e gelmeyeceği bir senaryonun nasıl olabileceğini 2-1’den sonra gördük. Çok enteresan bir skor ortaya çıkabilirdi. Hatta 2-1’den sonra bile farka gitme şansları geldi. O kadar gol kaçırırsanız, sonuçta Beşiktaş da büyük takım. Son dakikalarda pozisyona da giriyor, stres de yaratıyor. İcardi’nin iki gol atmasına da çok sevindim, Oliviera’nın ikinci golün pasını vermesine ayrı sevindim. Oliviera’nın önemi orta sahada çok daha fazla. Yüksek tempoda bazen yavaş kalıyor diyorsunuz ama işte öyle bir kalite ki koyuyor topu İcardi’nin kafasına. Oliviera’yı Mertens gibi biraz daha oyunun içine çekerse Okan Buruk, bir seviye yukarı çıkan bir Galatasaray görürüz. Düşünebiliyor musunuz takımı? Kerem sonradan giriyor, Gomis, Mata, Yunus hiç oyuna girmiyor, daha Fredrik var, Seferovic’i kimse aramıyor bile. Beğenmediğimiz Emre Taşdemir bile sol bek olarak gol pozisyonuna giriyor. Bir tarafta Barış, diğer tarafta Rashica öyle gidip gidip geldiler ki Rosier de, Umut Meraş da oyuna devam edemediler. Daha çok yol var. Bu Galatasaray heyecan veriyor.